«
  1. Anasayfa
  2. Sağlık
  3. Birkaç öğün yetebilecek şekilde iftar sofraları ibadetin ruhuna uygun değil!

Birkaç öğün yetebilecek şekilde iftar sofraları ibadetin ruhuna uygun değil!

birkac-ogun-yetebilecek-sekilde-iftar-sofralari-ibadetin-ruhuna-uygun-degil.jpg

Oruç ibadeti sırasında gün boyu insanın Allah’a ibadet halinde olduğu için onunla ruhi bağlarını güçlendirmiş olduğunu dile getiren uzmanlar, aç kalmak suretiyle muhtaçların, fakirlerin durumunu öğrenme, hissetme ve o duyguyu yaşama durumunun da olduğunu söylüyor.

“İnsan için oruç ibadeti bir sabır eğitimidir” diyen tasavvuf araştırmacısı Prof. Dr. Reşat Öngören, “İnsanın iftarda da yine fakirlerin, muhtaçların durumunu hissetmesi adına en azından çok şatafatlı olmayan, karnını doyurabilecek kadar bir menü ile iftar açması ibadetin ruhuna uygundur.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, ramazan ayının halet-i ruhiyesine uygun ramazan sofrası nasıl olmalı konusunu değerlendirdi.

“Oruç ibadetinin iki boyutu var”

Prof. Dr. Reşat Öngören, ramazan ayında tutulan oruç ibadetinin iki boyutu var olduğunu dile getirerek, “Biri, kulun Allah ile ilişkisi boyutu, buna dikey boyut diyebiliriz. Diğeri de kulun sosyal çevreyle olan ilişkisi, buna da yatay boyut diyebiliriz. Dikey boyut açısından meseleye baktığımızda gün boyu insan Allah’a ibadet halinde olduğu için onunla ruhi bağlarını güçlendirmiş oluyor. Aynı zamanda oruç ibadetinin bir de yatay boyutu var, sosyal ilişkiler açısından insana kazandırdıkları var. İnsan için oruç ibadeti bir sabır eğitimidir ve bundan da önemlisi aç kalmak suretiyle muhtaçların fakirlerin durumunu öğrenme, hissetme o duyguyu yaşama durumudur.” dedi.

“Şatafatlı sofralar, gün boyu hissedilen duygu ile çelişik durum ortaya koyar”

İnsan oruç tutarken muhtaçlarla empati yapma imkanını elde ettiğini ifade eden Prof. Dr. Reşat Öngören, “O zaman gün boyu aç kalan bir insan fakirlerin nasıl çile ve zorluk çektiklerini hissetmiş olur. Bu duygularla iftar sofrasına geldiğinde eğer iftar sofrası ultra zengin kişilerin kurduğu şatafatlı sofralar şeklinde olursa, o zaman gün boyu hissettiği o duygu ile çelişik bir durum ortaya çıkar. İnsanın iftarda da yine fakirlerin, muhtaçların durumunu hissetmesi adına en azından çok şatafatlı olmayan, karnını doyurabilecek kadar bir menü ile iftar açması ibadetin ruhuna da uygundur.” diye anlattı.

“Fakirlere destek olma duygusu oruç ibadeti vesilesiyle kazanılıyor”

Oruç tutmayı sadece bir öğün atlamaktan ibaret kılmamak gerektiğini, mademki fakirlerle empati yapma durumu var, sabır duygusunu geliştirme durumu söz konusu, o zaman iftarlarda da bunu devam ettirmek gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Reşat Öngören, “Bu durumda insan fakirlere yardım etme duygusunu da geliştireceği için ramazandan sonra da ramazan içerisinde de fakirlere destek olma duygusunu oruç ibadeti vesilesiyle kazanılıyor.” dedi.

“Birkaç öğün yetebilecek şekilde iftar sofrası hazırlanması uygun değil”

Prof. Dr. Reşat Öngören, oruç insana muhtaçları hatırlatan bir ibadet olduğu için iftarda da bunu hissetmesi adına bir muhtacın, bir fakirin nasıl sofra kurabileceği düşünülerek menü hazırlamasının oruç ibadetinin ruhuna uygun olduğunu da ifade ederek, “Dolayısıyla gün boyu aç kalan bir kimsenin adeta kendini ödüllendirircesine birkaç öğün yetebilecek şekilde iftar sofrası hazırlaması çok uygun olmaz.” dedi.

“Gazze’de kardeşlerimizin açlıktan öldüğünü seyrederken mükellef sofralarla iftarlarımızı açmaya devam edemeyiz”

“Günümüzde Gazze de yaşanan olaylar dolayısıyla, gözümüzün önünde kardeşlerimizin açlıktan öldüğünü seyrederken eğer iftar sofralarında, mükellef sofralarla iftarlarımızı açmaya devam edersek, o zaman bu ibadetin sosyal boyutunun bize hiçbir tesiri olmadığını ortaya koymuş oluruz.” diyen Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:

“Eğer onların yaşadığı bu durumu hissediyorsak, gerçek oruç tutan kişilerin iftar sofralarında belki de boğazlarından lokmaların geçmemesi, boğazlarında düğümlenmesi beklenir. O zaman oruç ibadetinin sosyal boyutuyla insana tesir ettiğini biz hissetmiş oluruz ve ramazan boyu içerisinde de bu empati duygusunu yerleştirmiş oluruz.

“Gazze’deki kardeşlerimizi hatırlayarak zekatlarımızı, fitrelerimizi, yardımlarımızı nasıl ulaştırabileceğimizin planlarını yapmalıyız”

Şimdi işin başka bir boyutu bu duyguyu yaşadıktan sonra insan kendisinde bunu hissettikten sonra o muhtaçlara nasıl yardım edebileceğini, o yoksullara nasıl destek olabileceğinin yollarını aramak durumundadır. Özellikle yine Gazze’deki kardeşlerimizi hatırlayarak zekatlarımızı, fitrelerimizi bunların yanı sıra Kur’an-ı Kerim de ‘Mali Cihat’ emri de vardır, ekstra yardımlarımızı nasıl ulaştırabileceğimizin hem hesaplarını planlarını yapmalıyız hem de bunu gerçekleştirmek için programlar yapmalıyız.”

“Zekât senenin herhangi bir zamanında verilebileceği halde özellikle ramazan da verilmesi tavsiye ediliyor”

Prof. Dr. Reşat Öngören, ramazan ayında fakirlerle empatiye vurgu yaparak, “Başta Gazze’deki o çocuklar olmak üzere, muhtaçlar olmak üzere bütün fukarayı, muhtaçları bu oruç vesilesiyle, ramazan ayı vesilesiyle hatırlamalıyız. Dinimizde fitre ve zekât olayı var. Fitreler ramazanda verilir. Ama zekât senenin herhangi bir zamanında verilebileceği halde özellikle ramazan da verilmesi tavsiye edilmiştir. Sevabının daha yüksek olacağı belirtilir.” dedi. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bir Cevap Yaz

Gazete Boğaz Hakkında

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *